Tarih boyunca insanlar; atletik kapasitelerini artırmak amacıyla vücut ağırlıklarını, zihinsel konsantrasyonlarını ve fiziksel güçlerini artırmanın, yorgunluk ve acıyı azaltmanın, iyileşmeyi hızlandırmanın yollarını aramıştır (Lippi ve Banfi, 2011).
Spor tarihine bakıldığında da eski dönemlerden bu yana sporcular bitkiler ve çeşitli karışımlarla performanlarını yükseltmeye çalışmış ve bu maddeler ‘doping’ olarak adlandırılmıştır.
Sporcuların performanslarını arttırmak için yapay metotlara başvurması hiç şüphesiz ki hem etik hem de hukuk kuralları ile ters düşen bir durum yaratmaktadır.
Bu tür maddeler kullanan kişilerin vücutlarından aldıkları verimin, kullanmayan kişilere göre oldukça yüksek olması eşitlik ilkesine ters düşüp, sporda oldukça önemli bir yeri olan ‘fair play’ nosyonunu da çiğnemekte ve rakipler arasında haksız rekabete sebep olmaktadır.
Geçmişten günümüze devam etmekte olan bu durumu engellemek amacıyla hem dünyada hem de Türkiye’de çeşitli konferanslar yapılmaktadır.
Bu anlamda önemli bir adım olarak Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından 1999’da düzenlenmiş olan ‘Sporda Doping’ konusuna değinen konferansta alınmış olan kararlar, dopingin önlenmesi adına dikkate değer bir etki sağlamıştır.
Tüm dünyada ortak bir sorun olan dopingin önlenmesi adına Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (World Anti-Doping Agency (WADA)) adında bağımsız bir kurum kurulmuş ve dopingle mücadelenin etkin bir şekilde sağlanabilmesi için kurum tarafından World Anti-Doping Code-2015 isimli kurallar hazırlanmıştır.
İlgili kurum, bu kuralların hem tüm ülkelerde yeknesak bir şekilde uygulanmasını sağlamakta hem de değişen koşullar karşısında gerekli değişiklikleri yaparak güncelliklerini sağlamaktadır. Ülkemizde de WADA Kodu’na bağlı olarak Milli Olimpiyat Komitesi nezdinde Türkiye Dopingle Mücadele Komisyonu kurulmuştur.
Doping kullanımı Ceza Kanunları açısından suç teşkil etmemekle birlikte, kullanıldığının tespit edilmesi durumunda sporcular açısından ağır yaptırımlar uygulanmakta, bu yaptırımların uygulanması ise dopingle mücadele adına kurulmuş kurumlar ve bu kurumların hazırladığı kodifikasyonlarla sağlanmaktadır.
Doping kullanımının tespit edilmesi durumunda yargılama süreci uluslararası alanda WADA, Türkiye’de ise Dopingle Mücadele Komisyonu tarafından kurulmuş olan Disiplin Kurulu tarafından yürütülür. Yargılama makamı ise ihlali gerçekleştiren sporcunun bağlı olduğu federasyon kuruludur.
Türkiye Dopingle Mücadele Talimatı’nın 10, 11 ve 12. maddelerinde doping kullandığı tespit edilen sporcu, spor kuruluşları ve takımlar için yaptırımlar öngörülmüştür. Bu yaptırımlar; müsabakalardan diskalifiye edilme, puan silinmesi, para cezası, turnuvalardan men edilme olarak sıralanabilir.
Ancak şu da belirtilmelidir ki sporcunun sorumluluğu açısından kusursuz sorumluluk ilkesi benimsenmiştir. Bunun bir sonucu olarak da sporcunun bünyesinde yasaklı maddelerin bulunmuş olması ilgili maddelerin ihlal edilmiş olması için yeterli sayılmış ve sporcunun eyleminde kast veya ihmal olması aranmamıştır.
Bu maddelerin tespiti durumunda sporcu diskalifiye edilmekte veya kazanımları geri alınmaktadır. Ancak sporcunun kusursuz sorumluluğu ilkesi men cezası açısından geçerli değildir. Dolayısıyla bir sporcuya men cezası verilebilmesi için kusurun varlığı aranmaktadır.
Sonuç olarak, ülkemizde ve dünyada, spor müsabakalarında haksız sonuçlar elde edilmesine sebep olan doping kullanımını önlemek amacıyla kurulmuş olan kurumlar ve bu kurumların getirmiş olduğu düzenlemeler yasaklı maddelerin kullanımının denetlenmesi ve sonucunda gerekli yaptırımların uygulanmasının sağlanması ve dünyadaki doping karşıtı uygulamalarda yeknesaklığın sağlanması açısından kayda değer bir öneme sahiptir.
Av. Şefik ZİROĞLU & Av. İlayda YILMAZ
KAYNAKÇA