Hasta olmuş bir kişinin, güvenerek kapısını çalacağı ilk kişi kuşkusuz bir doktordur. Tıp eğitimi almış bu kişilerin, hastalara en uygun tedaviyi uygulayarak iyileştireceklerini, en azından bu konuda ellerinden gelen her şeyi yaptıklarına inanılır.
Bu inancın doğmasına sebep olan bazı hukuk ve etik kuralları vardır. Şöyle ki gerek Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi gerek Hasta Hakları Yönetmeliği ya da Türk Tabipler Birliği Etik İlkeleri, bir hekimin tıbbi standartlarda hizmet verme zorunluğunu farklı şekillerde düzenlemişlerdir.
Tıbbi standartlarda hizmet vermeden kastedilen; hekimin tedavi amacına ulaşması için gerekli olan günün teknolojisinin elverişli kıldığı, denenerek ispatlanmış o anki ulaşılmış düzeyi ifade eder. Dolayısıyla doktor, hasta için seçeceği en uygun tedavi yoluyla dikkatli ve özenli davranarak hastayı tedavi etme yükümlülüğü altındadır.
Doktorun dikkatli ve özenli davranmaması sonucu yani basit kusurunun dahi oluşması doktorun sorumluluğunun doğmasına sebebiyet verecektir. “Malpractice” olarak da adlandırılan bu durum doktorun görevini kötüye kullanmasından dolayı hastada meydana gelen zararı tanımlamaktadır. Türk hukuk sistemi meydana gelen bu zararlara karşı bir takım sonuçlar bağlamıştır.
Doktorun, hastanenin veya devletin hukuki sorumluluğu ve cezaların kişiselliği prensibi dolayısıyla da doktorların “cezai sorumluluğu” gündeme gelmektedir.
Doktorun kendi kliniğinde ya da muayanehanesinde hastayı tedavi etmesi sonucunda aralarında vekaletname sözleşmesi olacağı kabul edilmektedir. Dolayısıyla doktorun özen borcunu yerine getirmemesinden dolayı hasta üzerinde bir zarar meydana gelmişse doktorun şahsen hukuki sorumluluğuna gidilebilecektir.
Hasta özel bir hastanede tedavi olmak istiyorsa hasta ile özel hastane arasında “hasta kabul sözleşmesi” olup doktor ile hasta arasında direkt olarak bir sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Bu durumda da doktorun kusurlu bir davranışından hastane de sorumlu tutulmaktadır.
Hastanın devlet hastanesinde tedavi olmayı istemesi ve bu süreçte doktorun kusurlu bir davranışı sonucu zarar meydana gelmişse bu halde kamu görevlisinin sorumluluğundan dolayı hukuki sorumluluk devlete aittir diyebiliriz.
Hangi hallerde sorumluluk meydana gelir?
Öncelikle 1219 sayılı (Tababet Ve Şuabatı San. Tar. İcr. Dair Kanun) Kanun uyarınca doktorun tedavi öncesinde hastanın iznini alması, hastanın iznini alamıyorsa yakınlarının iznini alması gerekmektedir. Ancak acil bir durumda ya da hastanın ve yakınlarının izni alınamıyorsa “onam” aranmamaktadır. Bunun dışında hastanın onamı alınmadan yapılan bir uygulama kişinin vücut bütünlüğünün ihlaline sebebiyet verir. Anayasa uyarınca da temel haklardan olan kişinin vücut bütünlüğünün ihlali sonucunda doktorun sorumluluğunun doğacağı aşikardır.
Bunun dışında uygulamada da pek sık rastlanan olaylardan biri de doktorun yanlış teşhis koyarak yanlış tedavi uygulaması yani doktorun görevini kötüye kullanması karşımıza çıkmaktadır. Doktor tüm tedavi süreci boyunca gerekli özeni ve dikkati göstermek zorundadır. Bu sebeple meydana gelecek maddi ya da manevi zarar fark etmeksizin sorumluluğu doğacak olup hakkında maddi ve veya manevi tazminata hükmedilebilir.
Av. Şefik ZİROĞLU & Öğr.Yasemin TOPSAKAL