Niteliği gereği her tıbbi müdahale kişinin yaşamına, ruhsal ve bedensel bütünlüğüne aykırı olabilecektir. Bu aykırılığın giderilmesi, tıbbi müdahalenin hukuka uygunluk şartlarını sağlaması ile mümkündür. Buna göre, tıbbi müdahalenin hukuka uygun şekilde yapılması esastır.

Tıp ve Sağlık Hukuku bakımından, tıbbi müdahalelerin hukuka uygunluğunu dört temel şart sağlamaktadır. Dört temel şart kapsamında tıbbi müdahale, müdahalede bulunulacak alanda yetkili sağlık personeli tarafından yapılmalı, belli istisnalar dışında müdahalenin yapılması tıbbi bir zorunluluktan kaynaklanmalı, müdahalede bulunulacak hastanın rıza beyanı alınmış olmalı veya bu rızanın var sayılmasını gerektiren acil bir durum bulunmalı, müdahale tıbbi kural ve standartlara uygun bir yöntemle yapılmış olmalıdır.

Tıbbi müdahalenin hukuka uygunluğunun ilk şartı olan zorunluluk hali, tıbbi müdahalenin ancak tıbbi bir gereklilik bulunması halinde icra edilebileceğini ifade etmektedir. Eğer tıbbi anlamda bir zorunluluk bulunmuyor ise tıbbi müdahale işlemi gerçekleştirilemeyecektir. Ancak bazı işlemler, tıbbi zorunluluk şartının kanunla getirilmiş istisnalarını oluşturmaktadır. Kürtaj, estetik operasyonlar, cinsiyet değişikliği gibi işlemler tedavi amacı gütmeyen ve zorunluluk hali içerinde yer almayan tıbbi müdahaleler olmasına rağmen kanunun verdiği yetki ile hekimler tarafından icra edilebilir olmaktadır.

Tıbbi müdahalenin hukuka uygun olabilmesi için diğer şart ise yetkili sağlık personeli tarafından yapılması şartıdır. 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun uyarınca, tıbbi müdahale yetkisi, ilk yardım ve acil tıbbi müdahale gerektiren durumlar dışında, esas itibariyle hekim, hemşire, ebe, diş hekimi gibi 5-6 kalem sağlık personeline verilmiştir. Günümüzde, eski tarihli bu kanuna getirilen ek madde gereğince, 70’den fazla sağlık personeli, tıbbi müdahaleyi kendi uzmanlık alanlarına göre gerçekleştirebilmektedir. Sonuç itibariyle, bu şart kapsamında tıbbi müdahaleler ancak yetkili sağlık personeli tarafından yapılırsa hukuka uygun hale gelecektir. Buna göre, bir tıbbi müdahalenin yetkili sağlık personeli tarafından yapılmaması müdahaleyi hukuka aykırı hale getirebilecek ve bu müdahaleden hukuki ve cezai sorumluluk doğabilecektir.

Tıbbi müdahalenin bir diğer hukuka uygunluk şartı ise hastanın rızasının alınması şartıdır. Aydınlatılmış onam denilen bu kavramın kapsamı, Hasta Hakları Yönetmeliği’ne getirilen değişiklikler ile daha ayrıntılı şekilde belirlenmiştir. Buna göre hastanın, teşhis, tedavi, süreç ve müdahale sırasında veya sonrasında meydana gelebilecek riskler bakımından aydınlatılması ve rızasının alınması gerekmektedir. Bununla birlikte, bir organını yahut fonksiyonunu kullanamayacak hale gelmesi ihtimal dahilinde ya da acil nitelik taşıyan, hastanın bilincinin kapalı olduğu, hayati tehlike bulunduğu durumlar mevcut ise hastanın rızası aranmayacaktır ve rıza alınmaksızın tedavi işlemleri yapılabilecektir. Ancak, tedavi aşamasının ardından hastaya veya yakınlarına bilgi verilip söz konusu durum kayıt altına alınarak imzalatılması gerekmektedir.

“…Salt ameliyata rıza göstermek yeterli değildir. Ayrıca, komplikasyonların da izah edilmesi gerekmektedir. Ancak bu rızanın da az yukarda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olması gerekir. Nitekim Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın 26. maddesinde düzenleme yapılmış ve “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir.

Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır. Bu düzenlemelerde aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır. Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim ya da hastanededir.” (T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2015/15350 K. 2017/1911 T. 16.2.2017)

Bir tıbbi müdahalede, zorunluluk halinin mevcut olması, müdahalenin yetkili sağlık personeli tarafından yapılması, hastadan gerekli rızanın da alınması durumunda son şart olarak müdahale, tıbbi kural ve standartlara uygun olarak yapılmalıdır. Bu şarta göre, hekim, tıbbi müdahalede bulunurken hastanın rızası olup olmadığına bakılmaksızın bir hekimden beklenecek dikkatte bulunmalı, tıp biliminin kurallarına uygun olarak hareket etmelidir. Aksi durumda hekimin faaliyeti hukuka aykırı olacak olup hukuki ve cezai sorumluluğu gündeme gelecektir. Buna göre hekim ya da yetkili sağlık personelinin, müdahalenin her aşamasında tedavinin gerektirdiği tüm kurallara uygun hareket ettiği durumda doğacak zararlara karşı sorumluluğu oluşmayacaktır.

Sonuç olarak, tıbbi müdahalenin hukuka uygun olmasını sağlayan dört temel şart bulunmaktadır. Yukarıda sayılan bu şartlardan herhangi birinin yokluğu halinde, tıbbi müdahale hukuka aykırı olacaktır ve bu aykırılıktan hukuki ve cezai sorumluluk doğabilecektir. Tıbbi bir zorunluluktan kaynaklı tıbbi müdahaleler, yetkili sağlık personeli tarafından, müdahalede bulunulacak hastanın aydınlatılmış onamı alınmak suretiyle ya da bu rızanın var sayılmasını gerektiren acil bir durumun varlığı halinde ve tıbbi kural ve standartlara uygun olarak yapıldığı takdirde hukuka uygun olacaktır.

Av. Şefik Ziroğlu & Stj. Av. Neslihan Öykü Şahin